Keşif Bir yapının mimari, betonarme ve tesisat projelerini inceleyen mühendisler, önce metraj çıkararak maliyeti hesaplar. Daha sonra, bu metrajdan elde edilen miktarları uygun birim fiyatlarla çarparlar. Bu sürece keşif denir. Keşfin Önemi İnşaata başlamadan önce yapının maliyetini bilmek, planlı ilerlemenin temel şartıdır. Yapı sahibi bu maliyete göre bütçe planı yapar ve hazırlıklarını tamamlar. Aksi halde, proje ilerledikçe beklenmedik mali sorunlar ortaya çıkar. Bu durum hem inşaatın uzamasına hem de sözleşme şartlarının yerine getirilememesine yol açar. Sonuç olarak ciddi maddi kayıplar yaşanır. Eğer yapı sahibi bir kamu kurumuysa, süreç daha da kritik hale gelir. Kurum, önce bu maliyeti baz alarak ihale açar. Ardından, bütçeden gerekli kaynağı talep eder. Dolayısıyla, gerçekçi ve doğru bir keşif yapmak hem yasal hem de mali açıdan zorunludur. Keşif Türleri Birinci Keşif (Yaklaşık Keşif)Yapı başlamadan önce hazırlanır ve avan (ön) proje veya uygulama projesine dayanır. Yaklaşık maliyeti verir. Ancak, projede yapılacak değişiklikler maliyeti de doğrudan etkiler. İkinci Keşif (Kesin Keşif)Yapı tamamlandıktan sonra hazırlanır. Bu aşamada, yapım süresince tutulan ataşman belgeleri ve kesin projeler dikkate alınır. İkinci keşif, nihai ve değişmez maliyeti yansıtır. Keşif Yapma Kuralları Mühendisler keşif hazırlarken metraj özeti cetvelini kullanır. Ön keşifte, proje üzerinden doğru metraj hesaplamak gerekir. Kesin keşif sırasında ise şu kurallara uyarlar: İmalatlar devam ederken her işin miktarını ölçer ve kaydederler. Projeden farklı yapılan işleri ataşmanlarla belgelendirirler. Malzeme fiyatları zaman içinde değişebileceği için imalat tarihlerini mutlaka not ederler. Bu adımlar, hem maliyetin doğruluğunu hem de sürecin şeffaflığını garanti altına alır. Keşif Hazırlama Aşamaları Keşif üç temel aşamada tamamlanır: Yapının metrajı çıkarılır. Uygun birim fiyatlar belirlenir ve projeye işlenir. Keşif özeti hazırlanarak süreç tamamlanır. Bu sıralama, hem sürecin düzenli işlemesini hem de maliyetin netleşmesini sağlar. Kaynak: AKBIYIKLI, R. (2017), “İnşaat Yönetimi – Metraj ve Maliyet Hesapları”, Genişletilmiş 3. Baskı, 803 sayfa, Birsen Yayınevi, İstanbul.
Metraj Yapma Kuralları Genel İlke Metraj yaparken temel amaç, yapılan işi birim fiyat kitabındaki poz ve miktarlarla doğru şekilde ifade etmektir. Her pozun nasıl ölçüleceğini birim fiyat tarifleri açıklar. Teknik elemanlar, karşılaştıkları belirsiz durumlarda benzer işlere ve tariflere bakarak çözüm üretir. Sıralama ve Yazım Teknisyenler metrajı genellikle poz numaralarına göre yapar. Bu sıralama, hem işin aşamalarını hem de hakediş hesaplarını kolaylaştırır. Aynı zamanda, işin uygulama sırasına göre metraj yapmak da işlemleri eksiksiz yürütmeyi sağlar. Metraj bilgilerini ilgili cetvellere yazarız. İşin türüne göre bu cetvelleri değiştirirler. Metraj hazırlarken şu noktalara dikkat ederiz; Ölçü rakamlarını yazarken virgül ve boyutlamaya dikkat etmeliyiz. Gereksiz boyut tekrarlarından kaçınmalıyız. İç boyutları gereksiz yere kullanmamalı, ölçü çizgilerini dışarıya yazmalıyız. Açıklamaları açık ve anlaşılır biçimde yazmalıyız. Benzer bölümleri aynı renk ve numaralarla işaretlemeliyiz. Boyutları ve ölçü birimlerini tam yazmalıyız. Yapı bölümlerini eksik ya da fazla göstermemeliyiz. Resmî Kaynak ve Ölçü Birimleri Kamuya ait inşaatlarda metraj işlemlerini, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı Birim Fiyat Tarifleri kitabına göre yaparız. Bu kitap, yapı elemanlarına ait ölçü birimlerini şöyle açıklar: Yapılan İş Birim Yapılan İş Birim Kazı işleri m³ Yarım tuğla duvar m² Dolgu işleri m³ Sıva m² Blokaj m³ Boya, badana m² Beton işleri m³ Çatı m² Kaplamalar m² Kalıp m² Tam tuğla duvar m³ Taş duvar m³ Betonarme demirleri kg/ton Ahşap doğrama m² Tablo 1: Metraj Birimleri Kaynak: AKBIYIKLI, R. (2017), “İnşaat Yönetimi – Metraj ve Maliyet Hesapları”, Genişletilmiş 3. Baskı, 803 sayfa, Birsen Yayınevi, İstanbul.
Ulaşım Türüne Etki Eden Faktörler Ulaşım türlerinin seçimini etkileyen faktörlerin anlaşılması, trafik mühendisleri ve şehir planlamacıları açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu faktörler, hem ulaşım tercihlerinin belirlenmesinde hem de toplu taşıma sistemlerinin daha cazip hale getirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Ulaşım tercihlerinin şekillenmesinde, bireylerin yaşam koşulları ve çevresel etkenler belirleyici olmaktadır. Bu kapsamda, özel araç ile toplu taşıma arasındaki tercih üzerinde etkili olan başlıca unsurlar aşağıda şu şekilde özetlenebilir: Özel Araç ve Toplu Taşıma Seçimini Etkileyen Unsurlar Trafik Tıkanıklığı ve Park Sorunları: Özellikle büyük şehirlerde park alanı yetersizliği, yoğun trafik ve uzun seyahat süreleri, özel araç kullanımını zorlaştırmaktadır. Bu durum, bireyleri alternatif ulaşım türlerine yönlendirebilmektedir. Güvenlik ve Konfor: Yolcular, toplu taşımada güvenlik, temizlik ve konfor gibi unsurları ön planda tutmaktadır. Ayrıca, doğrudan ulaşım sağlayan ve aktarma gerektirmeyen hatlar da tercih üzerinde etkili olmaktadır. Bireysel Faktörler: Bunun yanı sıra, gelir düzeyi, yaş ve cinsiyet gibi bireysel değişkenler de ulaşım tercihlerinde belirleyici olmaktadır. Örneğin, yüksek gelir grubundaki bireyler daha konforlu ulaşım sistemlerini tercih ederken; düşük gelir grubundakiler, ekonomik nedenlerle toplu taşımayı daha fazla kullanmaktadır. Toplu Taşıma Sisteminin İyileştirilmesinde Temel Unsurlar Toplu taşıma sistemlerinin kullanıcılar açısından daha cazip hale gelebilmesi için çeşitli iyileştirme stratejilerinin uygulanması gerekmektedir. Bu doğrultuda, sistemin güçlendirilmesine yönelik temel unsurlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: Güvenilirlik: Öncelikle, araçların zamanında hareket etmesi ve düzenli çalışması, toplu taşıma tercih oranını artıran en önemli etkenlerden biridir. Bilet Fiyatları: Bununla birlikte, uygun fiyat politikaları toplu taşımayı daha ekonomik hale getirerek tercih edilebilirliğini artırır. Erişim Kolaylığı: Ayrıca, duraklara ve hatlara kolay ulaşım imkânı sunulması, sistemin kullanım oranını olumlu yönde etkilemektedir. Seyahat Süreleri: Öte yandan, aktarma sayısının azaltılması ve daha kısa güzergahların tercih edilmesi, seyahatin hem süresini hem de kalitesini artırmaktadır. Bilgilendirme Sistemleri: Durak ve araç içi bilgilendirme sistemleri ise yolcuların seyahat planlamasını kolaylaştırmakta, dolayısıyla kullanıcı memnuniyetini artırmaktadır. Konfor: Son olarak, geniş koltuklar, temiz iç mekânlar ve yeterli oturma alanı gibi fiziksel konfor unsurları da toplu taşımanın tercih edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Uzun Mesafeli Seyahatlerde Toplu Taşıma Tercihini Etkileyen Faktörler Kısa mesafeli ulaşımda olduğu gibi, uzun mesafeli seyahatlerde de ulaşım tercihini etkileyen bazı özgün faktörler söz konusudur. Bu faktörler, toplu taşımanın tercih edilme oranını doğrudan etkilemektedir: Öncelikle, trafik ve park sorunları bireyleri özel araç kullanımından uzaklaştırmaktadır. Ayrıca, uzun süre araç kullanmak yerine toplu taşıma araçlarını tercih etmek, zaman ve enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bunun yanı sıra, yolculuk sırasında dinlenme ihtiyacı da toplu taşıma tercihini destekleyen bir diğer etmendir. Özel Araç Kullanımını Artıran Unsurlar Toplu taşıma sistemleri her ne kadar geliştirilmeye çalışılsa da, özel araç kullanımının artmasına neden olan bazı avantajlar da bulunmaktadır. Bu avantajlar, kullanıcıların bireysel ulaşımı tercih etmelerine yol açabilmektedir: Her şeyden önce, kısa seyahat süresi büyük bir avantaj sağlamaktadır. Buna ek olarak, aktarmasız ve kesintisiz ulaşım imkânı, özel araç kullanımını cazip hale getirmektedir. Ayrıca, toplu taşıma sistemlerinde zaman zaman yaşanan güvenlik kaygılarının özel araçta daha az olması da tercih nedenlerinden biridir. Son olarak, daha yüksek konfor seviyesi, bireyleri özel araç kullanımına yönlendirebilmektedir. Toplu Taşıma Sistemini Güçlendiren Etmenler Toplu taşımanın, sürdürülebilir ulaşım hedefleri doğrultusunda daha fazla tercih edilmesi için sistemin çeşitli yönlerden geliştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, toplu taşıma sistemini güçlendiren temel etkenler şu şekilde özetlenebilir: Öncelikle, uygun fiyat politikası geniş kitlelerce benimsenmesini sağlar. Bununla birlikte, kabul edilebilir seyahat süresi, kullanıcı memnuniyetini artırır. Ayrıca, yoğun servis sıklığı ile ulaşılabilirlik kolaylaşır. Temizlik ve fiziksel konfor ise yolculuk deneyimini iyileştirir. Son olarak, araç ve durak güvenliği, sistemin sürdürülebilirliği açısından kritik öneme sahiptir. Kaynakça: Ulaşım Planlaması ve Politikaları - Demirtaş, M. (2018). Ulaşım Planlaması ve Uygulamaları. İstanbul: Nobel Yayıncılık. Toplu Taşıma Sistemleri - Özdemir, A. (2017). Toplu Taşıma Sistemlerinin Planlanması. Ankara: Gazi Kitabevi. Seyahat Davranışları ve Ulaşım Seçimi - Tümer, M. (2015). Ulaşım Davranışları ve Trafik Akış Modellemeleri. İstanbul: Beta Yayınları. Raylı Sistemlerin Entegrasyonu ve Ulaşım Politikaları - Aydın, S. (2016). Raylı Sistemler ve Ulaşım Politikaları. Ankara: İMO Yayınları. Transportation Research Board (TRB) - U.S. National Research Council. (2014). "Urban Transportation Planning and Analysis: The New Policy Challenges." Washington, D.C.: Transportation Research Board.
Dalgakıranların Boyutlandırma Esasları Mühendisler, taş bloklarla ve şevli olarak inşa ettikleri taş dolgu dalgakıranları yüzyıllardır kullanıyor. Bu yapılar, deniz yapıları içinde en eski ve yaygın çözümler arasında yer alıyor. Ancak, her duruma uygun, kesin boyutlandırma kriterlerini hâlâ tanımlayabilmiş değiliz. Çünkü dalga karakteristiklerini tam anlamıyla ortaya koymak mümkün olmuyor. Buna rağmen, bugüne kadar yapılan uygulamalar ve araştırmalar genel boyutlandırma esaslarını ortaya koydu. Boyutlandırmadaki Ana Elemanlar En basit taş dolgu dalgakıranlar, yalnızca gevşek taş bloklardan oluşur ve üst yapı içermez. Bu tür yapılarda boyutlandırma sürecinde aşağıdaki ana elemanları belirleriz: Kret kotu Şev eğimi Yapının iç şevi ile kretin tabaka kalınlığı Koruyucu tabakanın üst ve alt seviyesi ile taş boyutları Koruyucu tabaka tipi Filtre tabakasının seviyesi ve taş boyutları Çekirdek malzemesi ihtiyacı Bu parametreleri değerlendirirken aşağıdaki kriterleri dikkate alırız: Fonksiyonel ihtiyaçlar Hidrolik ve geoteknik stabilite Malzeme temini Yapım kolaylığı Bu kriterlere göre farklı tasarım alternatifleri geliştirebiliriz. Kret Kotu ve Genişliği Kret kotu, arka yüzeyin stabilitesini ve taş blokların davranışını doğrudan etkiler. Özellikle düşük kret kotu kullandığımızda, arka şevdeki taşlar daha kritik hale gelir. Bu tür yapılarda, iç şevi de ön yüzeydeki taşlarla aynı boyutlarda taşlarla korumak gerekir. Bazı durumlarda, kret kotunu dalga asmasına izin vermeyecek şekilde yüksek seçeriz. Böyle durumlarda daha hafif bloklar yeterli olabilir. Genellikle, kret kotunu sakin su seviyesinin 1–1.5 Hₛ üzerine yerleştirerek dalga asmasını önleriz. Kret genişliğini de dalga asması riskine göre belirleriz. Eğer dalga asması beklemiyorsak, minimum genişliği sadece inşaat makinelerinin geçişine göre hesaplarız. Ancak asma riski varsa, en az 3–4 blok genişliğinde bir kret kullanmak daha güvenli olur. Resim 1- Düşük Kret Kotu Kronman Betonu veya Dalga Perdesi Kret kotunu düşürmek veya kret üzerinde yol geçirmek gerektiğinde, mühendisler üst kısma beton bir yapı ekler (Resim 2). Bu yapıya etkiyen kuvvetler; dalganın tırmanma miktarına, su seviyesine, şev eğimine, yüzey pürüzlülüğüne ve yapının geçirimliliğine bağlıdır. Her ne kadar bu sistemler için özel bir hesap yöntemi bulunmasa da, mühendisler düşey duvarlardaki dalga kuvveti hesaplarına benzer yöntemleri burada da uygular. Resim 2 Kronman Betonlu Dalgakıran En kesiti Koruyucu Tabaka Koruyucu tabaka, dalga kuvvetiyle ilk temas eden kısımdır ve yapının en pahalı bölümünü oluşturur. Bu nedenle, gereğinden fazla derin tasarlamak ekonomik değildir. Ön şevde bu tabakayı genellikle sakin su seviyesinden 1.5 H derinliğe kadar uzatmak gerekir. Yüksekliğini en az kret seviyesine kadar çıkarmak da önemlidir. Dalga asması oluşmuyorsa, iç şevde korumaya ihtiyaç duyulmaz. Ancak, asma meydana geliyorsa, iç şevi de taban seviyesine kadar korumak gerekir. Filtre Tabakası Filtre tabakası, koruyucu tabaka ile çekirdek arasına yerleşir. Bu tabaka, ince malzemenin dışa taşınmasını engellerken dalga enerjisinin bir kısmını da emer. Bu işlevi yerine getirebilmesi için, filtreyi koruyucu tabakanın taş aralıklarından geçemeyecek boyutta seçmek gerekir. Ayrıca, koruyucu tabakayı yerleştirene kadar filtre açıkta kalacağı için kısa periyotlu dalgalara dayanacak şekilde boyutlandırmak gerekir. Genelde, filtre tabakası, koruyucu tabakanın %10 ağırlığına sahip taş bloklardan oluşur. Çekirdek Tabakası Kesitin merkezinde yer alan çekirdek, ince malzeme (0–400 kg) kullanılarak dalga sızıntısını azaltmayı hedefler. Ancak, çok ince malzeme kullandığınızda, bu malzeme dalga etkisiyle hareket edebilir. Bu durumu tasarım sürecinde dikkate almak gerekir. Dalgakıran Tipinin Seçimi Tip seçiminde şu faktörleri göz önünde bulundurmak gerekir: taş blok temin durumu, deniz derinliği ve dalga yüksekliği (Hₛ). Örnek olarak: Hₛ < 3 m → üst yapısız tip tercih edilir 3 m < Hₛ < 6 m ve su derinliği > 20 m → üst yapılı tip kullanılır Dalgakıran Yerinin Seçimi Planlama aşamasında farklı konum seçeneklerini değerlendirmek gerekir. Ancak, maliyeti düşürmek ve yapımı kolaylaştırmak için aşağıdaki hususlara dikkat etmek önemlidir: Dalgakıran boyunu kısa tutmak Su derinliği boyunca büyük değişimlerden kaçınmak Taş naklini mümkün olduğunca kısa mesafeden yapmak Yakındaki taş ocağından yeterli blok temin etmek Zayıf taban zeminlerinden kaçınmak Hasar Nedenleri Taş dolgu dalgakıranlar dalga enerjisini yansıtmadan sönümler. Dalga yapıya tırmanır ve enerjisini taşların arasında kaybeder. Ancak bu süreçte, koruyucu tabaka farklı su kuvvetlerine maruz kalır. Başlıca hasar nedenleri şunlardır: Kırılan dalgaların blokları yerinden oynatması Şevin kayması Dalga perdesinin altındaki boşluk oluşumu Aşırı iri çekirdek malzeme seçimi Topuk erozyonu Zayıf zemin Düşük kaliteli malzeme kullanımı Yetersiz işçilik Hasarı Azaltma Yöntemleri Koruma tabakası yetersiz kaldığında taşlar yerinden oynar. Bu sorunu çözmek için iri taşlar kullanmak etkili olur. Ancak, iri taşları temin etmek ve sahaya taşımak zorluk yaratır. Bu nedenle, Tetrapod, Tripod gibi birbirine kenetlenen beton elemanlar daha uygun bir çözüm sunar. Ayrıca, palyeli (bermli) tasarım dalga enerjisini azaltır. Böylece daha küçük taşlarla yeterli stabilite sağlanır. Stabilite Kriterleri Stabiliteyi dört başlık altında değerlendirmek gerekir: Genel yapı stabilitesi (özellikle koruyucu tabaka) Bireysel taş blokların stabilitesi (yerleşim düzenine bağlı) Geoteknik stabilite Malzemenin yapısal dayanımı Bu unsurlar birbirini doğrudan etkiler. Her birini doğru tasarlamak, yapının genel güvenliğini sağlar. Resim 4- Palyeli bir dalgakıran kesiti Kaynakça Hudson, R. Y. (1959). "Laboratory Investigation of Rubble-Mound Breakwaters". U.S. Army Corps of Engineers, Waterways Experiment Station. Van der Meer, J. W. (1988). "Rock Slopes and Gravel Beaches under Wave Attack". Delft Hydraulics. Burcharth, H. F., & Hughes, S. A. (2002). "Design and Construction of Berm Breakwaters". Coastal Engineering Manual, U.S. Army Corps of Engineers. Bruun, P. (1985). "Design and Construction of Mounds for Breakwaters and Coastal Protection". Elsevier. Pilarczyk, K. W. (2003). "Design of Coastal Structures". CRC Press. Goda, Y. (2000). "Random Seas and Design of Maritime Structures". World Scientific Publishing. U.S. Army Corps of Engineers. (2006). "Coastal Engineering Manual". U.S. Army Engineer Research and Development Center.
Dalgakıranlar Dalgakıranlar, kıyı çizgisini düzenlemek veya belirli bir su alanını dalgalardan korumak amacıyla inşa edilen kıyı yapılarıdır. Genellikle barınak veya liman gibi korunaklı alanları oluşturmak için görev alırlar. Mühendisler bu yapıları dört temel amaç doğrultusunda projelendirir: Kıyı koruması sağlamak: Dalgakıranlar, dalgaların kıyıya çarpmasını engelleyerek sahil şeridini korur. Özellikle limanlar ve yaklaşım kanallarında gemiler ancak dalga enerjisini zayıflatan etkili tasarımlar sayesinde güvenli ve konforlu hareket edebilir. Katı madde birikimini önlemek: Su sirkülasyonunu artırarak liman ve kanal girişlerinde dipteki katı maddelerin birikmesini engellerler. Böylece tarama ihtiyacını en aza indirirler. Rıhtım alanını genişletmek: Bazı projelerde, mühendisler dalgakıranları rıhtım yapısının temel unsuru olarak kullanır. Bu sayede kıyıdaki sınırlı kapasiteyi artırıp limanın verimliliğini yükseltirler. Kıyı akıntılarını yönlendirmek: Kıyı boyunca oluşan akıntıları kontrol altına alarak erozyonu önler ve kıyı dengesini korurlar. Dalgakıran Tipleri Dalgakıranların tipi ve kullanım yeri, çevresel ve mühendislik koşullarına göre farklılık gösterir. Türkiye'de mühendisler en çok taş dolgu dalgakıranları tercih eder. Bu nedenle diğer türlere yalnızca genel hatlarıyla değinilir. Taş Dolgu Dalgakıranlar Bu tür dalgakıranlar, gelen dalga enerjisinin büyük kısmını sürtünme, türbülans ve geçirimlilik gibi fiziksel etkenlerle sönümleyerek dağıtır. Böylece dalga geri yansımasını büyük ölçüde önlerler. Mühendisler bu yapıları doğal ya da yapay taş bloklarla, genellikle şevli olarak inşa eder. Malzeme türüne göre farklı alt tiplere ayrılsalar da, temel projelendirme esasına göre ikiye ayrılırlar: Dalga aşmayan tip: Bu dalgakıranlarda, dalgalar hiçbir zaman yapı üzerinden geçemez. Bu durum, yapının arkasında tamamen sakin bir bölge oluşturur. Dalga aşan tip: Bu sistemlerde, dalgalar zaman zaman yapı üzerinden aşar. Bu nedenle mühendisler iç bölgeyi iyi koruyacak çözümler geliştirir. Ancak korunan alan içinde bir miktar dalga hareketi oluşabilir. Resim 1- Dalga Aşmayan ve Dalga Aşan Enkesitleri Taş Dolgu Dalgakıran Çeşitleri Dökme Taş Bloklu Dalgakıranlar Bu dalgakıranları inşa ederken, farklı boyutlardaki taşları tabakalar halinde dizeriz. En üstteki tabakayı ise dalga etkisine dayanıklı büyük kaplama taşları ile tamamlarız. Avantajları: Yüksek dayanıklılık sunar. Hasar görse bile işlevini sürdürmeye devam eder. Zemindeki oturmalara kolayca uyum sağlar. Doğal taşları kolaylıkla temin edebiliriz. İnşası kalifiye iş gücü veya karmaşık ekipman gerektirmez. Malzeme maliyetini düşürür. Dezavantajları: Büyük miktarlarda malzeme kullanırız. Zayıf zemin koşullarına uygun değildir. Dökme Yapay Bloklu Dalgakıranlar Bu dalgakıran tipini de tabakalı olarak inşa ederiz; ancak kaplama tabakasında özel olarak üretilmiş yapay bloklar kullanırız. Avantajları: Esnek bir yapıya sahiptir. Zemindeki oturmalara rahatlıkla adapte olabilir. Düzensiz batimetriye kolayca uyum sağlar. Ciddi hasar durumlarında dahi görevini sürdürebilir. Dezavantajları: Yüksek malzeme ihtiyacı doğurur. Kum zeminlerde uygulama yapacaksak, mutlaka altlık malzeme sermeliyiz. Zayıf zeminlere uygunluk göstermez. Düzenli Yerleştirilmiş Taş Bloklu Dalgakıranlar Dökme taş sistemlerinden farklı olarak, özellikle koruyucu tabakadaki blokları düzenli bir şekilde yerleştiririz. Avantajları: Esnek bir yapı sunar ve oturmalara uyum sağlar. Daha az malzeme ile inşa edebiliriz. Batimetrik düzensizliklere kolaylıkla adapte olur. Dezavantajları: Kalifiye işçilik gerektirir. Su altında yerleştirme işlemi zorluklar yaratır. Zayıf zeminlerde kullanmayı önermeyiz. Asfalt Takviyeli Dalgakıranlar Bu sistemde, dökme taşları asfalt ile birbirine kilitleriz. Bu yöntem, daha hafif bloklarla inşa etme imkânı sunar. Avantajları: Daha hafif bloklar kullanmamıza olanak tanır. Esnek bir yapıya sahiptir ve batimetriye kolayca uyum sağlar. Oturmalara karşı tolerans gösterir. Dezavantajları: Asfalt üretim tesisi gerektirir. Kalifiye işçilik ister. Dalgakıran Tasarım Yaklaşımı ve Diğer Tipler Mühendisler, taş dolgu dalgakıranları tabakalı sistemler halinde tasarlar. Genel bir kural olarak, üst üste yerleştirdiğimiz bu tabakalarda her bir malzemeyi, bir öncekinin yıkanıp gitmesini engelleyecek nitelikte seçeriz. Yapının en önemli bölümünü, dalga enerjisine doğrudan karşı koyan en üstteki koruyucu tabaka oluşturur. Diğer Dalgakıran Tipleri: Monolitik Dalgakıranlar: Tek parça beton bloklardan oluşur. Yüzen Dalgakıranlar: Su yüzeyine yerleşerek dalga enerjisini absorbe eder. Özel Tip Dalgakıranlar: Mühendisler, proje ihtiyaçlarına göre bu tipleri özel olarak geliştirir. Tip Seçiminde Değerlendirme Ölçütleri Her dalgakıran tipi, belirli çevresel ve teknik koşullar altında avantajlar sunar. Taş dolgu dalgakıranlar: Uzun ömürlüdür ve yüksek dalga enerjilerine karşı direnç gösterir. Monolitik dalgakıranlar: Daha az alan kaplar ve daha az malzeme kullanırız. Özel tip dalgakıranlar: Spesifik çevre koşullarında en uygun performansı sergiler. Kaynakça: Yüksel, İ. (2012). Dalgakıranlar ve Türleri [Ders Notları]. Sakarya Üniversitesi, Yapı Öğretmenliği Bölümü.
Limanlar Liman Nedir ve Özellikleri Limanlar, gemi ve teknelere güvenli barınma, malzeme temini, yakıt ikmali, bakım-onarım, yolcu ve yük transferi imkânı sunar. Çevresi kısmen kapalı bu alanlar, fırtınalardan koruma sağlayarak deniz taşımacılığının güvenliğini artırır. Barınaklar yalnızca dalga ve akıntılardan korunma amacı taşırken, limanlar yükleme, boşaltma ve depolama gibi ek hizmetler sunar. Liman Türleri ve Yapıları Tabii limanlar doğal koruma sağlarken, suni limanlar mendireklerle inşa edilir. Deniz kıyısı, mansap ve nehir limanları coğrafi konumlarına göre ayrılır. Limanlar barınma, ticaret, sanayi, balıkçılık ve yat turizmi gibi farklı amaçlara hizmet eder. Ana mendirekler, rıhtım ve iskeleler, limanın temel yapılarıdır. Planlama sürecinde dalga-akıntı durumu, ulaşım ağına yakınlık ve zemin yapısı dikkate alınır. Türkiye’de liman yapımı Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı birimlerce yürütülür, işletme ise kamu ve özel sektör tarafından yapılır. Resim 1- Bir Limanın Ana Elamanları Bir limanda bulunması zorunlu olan ana elemanlar şunlardır: Ana ve Tali Mendirekler: Eğer liman tabii olarak korunamıyorsa, gemi ve tekneleri dalga ve akıntılara karsı korumak için ana ve tali mendirek inşa etmek zorunludur. Liman Giriş Ağzı : Gemilerin gireceği bu kısmın genişliği , gemilerin büyüklüğüne göre belirlenir. Manevra Alanı : Liman içindeki gemilerin rıhtım ve iskelelere emniyetli biçimde yanaşabilmeleri ve bunlardan ayrılabilmeleri için gerekli alandır. Demirleme Alanı : Liman içi Yapıları : Bunlar , yükleme ve boşaltma için yapılan rıhtım, terminal ve iskele gibi yapılardır. Dok ve Yanaşma Yerleri “Dok” veya “yanaşma yeri”, gemilerin yanaştığı, bağlandığı, yükleme-boşaltma yaptığı ve yolcu indirip bindirdiği deniz yapılarıdır. Rıhtım ve İskele Tanımları Rıhtım: Kıyıya paralel olarak konumlanan ve yalnızca bir tarafı yanaşma amacıyla kullanılan yapılardır. İskele: Bir ucu kıyıya bağlı, denize doğru uzanan ve her iki tarafı da yanaşma amacıyla kullanılan yapılardır. Boyut ve Tasarım Kriterleri Mühendisler, rıhtım ve iskelelerin uzunluğu ile derinliğini, yanaşacak gemilerin büyüklüğü, ağırlığı, sayısı ve limandaki deniz trafiği yoğunluğunu dikkate alarak belirler. İnşaat Özellikleri Mühendisler, liman yapılarında öncelikle rıhtımları yekpare beton veya beton bloklardan inşa eder. Böylece sağlam ve uzun ömürlü bir yapı elde ederler. İskeleler söz konusu olduğunda ise genellikle farklı bir yöntem uygularlar; bu yapıları çoğunlukla çelik kazıklar üzerine kurarak deniz koşullarına uygun, dayanıklı bir sistem oluştururlar. Bağlama Düzenekleri Limanlarda, mühendisler gemilerin bağlanması amacıyla ek düzenekler tesis eder. Deniz tabanına kazık çakarak yaptıkları bu düzeneklere 'dolphin', yüzer tipte olanlara ise 'samandıra' adını verirler. Resim 2- Liman İçi Yapıları Kaynakça: Yüksel, İ. (2012). Limanlar [Ders Notları]. Sakarya Üniversitesi, Yapı Öğretmenliği Bölümü.
Hidroelektrik Tesisler Hidroelektrik tesisler ile hidroelektrik santraller terimleri çok kere birbirine karışmaktadır. Onun için, önce bu terimleri açıklayalım. Mühendisler, suyun potansiyel enerjisini mekanik enerjiye, buradan da elektrik enerjisine dönüştürmek için hidroelektrik tesisler inşa eder. ‘Hidroelektrik santral’ ise bu sistemin bir bölümünü ve halkasını oluşturur. Bununla beraber, çok kere bu iki terim aynı anlamda kullanılmaktadır.(HES kısaltmasında olduğu gibi). Resim 1- Hidro elektrik Tesisi Chemal, Altai, Siberia Hidroelektrik Santrallerin Sınıflandırılması Literatürde, hidroelektrik santralleri; düşü yüksekliklerine, ürettikleri enerjinin türüne, kapasitelerine, yapım şekillerine ve kurulu oldukları su kaynaklarının özelliklerine göre sınıflandırır. Düşülerine Göre Sınıflandırma Alçak Düşülü Santraller (H < 15 m) Mühendisler, bu tür santralleri genellikle debisi yüksek, eğimi az olan nehirler üzerine ve düz arazilere kurar. Kaplan türbinlerini yaygın olarak kullanır. Baraj yüksekliği az olduğundan cebri boru sistemine genellikle ihtiyaç duymazlar. Orta Düşülü Santraller (H = 15–50 m) Mühendisler, çeşitli debiye sahip nehirler üzerine santraller kurar ve bu santralleri Kaplan veya Francis türbinleriyle donatır. Çoğunlukla cebri boru sistemi yerine giriş yapısı doğrudan suyu iletir. Kanal tipi santraller de bu gruba dâhildir. Yüksek Düşülü Santraller (H > 50 m) Mühendisler, engebeli veya dağlık arazilerde, yüksek kot farkına sahip bölgelerde santraller kurar. Bu santrallerin debileri farklılık gösterebilir. Tasarımda yaklaşım kanalı veya tüneli ile uzun cebri borular inşa ederler. Türbin seçimi aşamasında ise genellikle Francis veya Pelton türbinlerini tercih ederler. Yapılışlarına Göre Sınıflandırma Yer Altı Santralleri Topografik, jeolojik veya ekonomik nedenlerle santrali yer altında inşa etmek gerekebilir. Bu tür santrallerde jeneratör ve türbin birimleri yer altı galerilerinde yer alır. Yarı Gömülü / Batık Santraller Santral, dar ve kayalık vadilerde, yer darlığı nedeniyle kısmen yer altına, kısmen açık alana yerleştirilir. Örneğin, Keban ve Yahşi Han HES bu türdedir. Üst kısımda yer alan gezer vinç, ağır ekipmanları alt kotlara taşır. Yer Üstü Santralleri Jeneratör dairesi ve üst yapı tamamen yer üstündedir. Genellikle geniş alanlara sahip bölgelerde tercih edilir. Kuruldukları su kaynağının fiziksel özellikleri, tasarım şekillerini belirler. Hidroelektrik Santral Tesisleri ve Yapı Elemanları Hidrolik santraller, suyun potansiyel ve kinetik enerjisini elektrik enerjisine dönüştürmek amacıyla kurulur. Bu tesisler, depolamalı (barajlı) veya depolamasız (nehir tipi) olarak iki ana grupta toplanır. Depolamalı Santraller Mühendisler, yapay ya da doğal göllerden oluşan rezervuarları kullanır. İhtiyaç duyulduğunda suyu türbinlere yönlendirirler. Bu sayede enerji üretimini daha kontrollü ve sürekli hâle getirirler. Depolamasız Santraller Nehir akışı doğrudan türbinlere yönlendirilir. Bu sistemlerde baraj bulunmaz ya da çok küçük yapay setler kullanılır. Su debisinin doğal değişimlerine bağlı olarak üretim değişkenlik gösterir. Her iki tip santralde aşağıdaki ana yapı bileşenleri yer alır: Baraj Gövdesi ve Su Alma Yapıları: Suyu toplar ve iletim yapısına yönlendirir. Su İletim Tesisleri: Tünel, kanal veya cebri borularla suyu türbinlere taşır. Santral Binası: Türbin, jeneratör, transformatör ve kontrol sistemlerini barındırır. Çıkış Yapıları: Kullanılmış suyu nehir yatağına geri iletir. Aynı zamanda dolu savak ve tahliye sistemlerini içerir. Santral binası içerisinde; Hidrolik türbinler Jeneratörler Transformatörler Şalt sahası Gerilim ve hız regülasyon tesisleri Kumanda–kontrol ve koruma sistemleri gibi birçok elektrik ve mekanik alt sistem birlikte çalışır. Hidrolik Düşü, Su Debisi ve Ön Tasarım Esasları Bir hidroelektrik santralin tasarımı için iki temel parametre gereklidir: Q: Nehirdeki ortalama su debisi (m³/s) H: Hidrolik düşü, yani su seviyeleri arasındaki yükseklik farkı (m) Mühendisler, bu parametreleri kullanarak santral gücünü ve kullanılacak türbin-jeneratör sayısını belirler. Q ve H sabit değildir; mevsimsel değişiklikler, yağış rejimi ve doğa koşulları bu değerleri doğrudan etkiler. Debi ve Düşü Değişkenliği Nehirlerde su debisi; yılın kurak ve yağışlı dönemleri, kar erimesi, buharlaşma ve toprak geçirgenliği gibi etkenlere bağlı olarak 1/50 ila 1/1000 oranında değişir. Debi azalınca, hidrolik düşü de azalır. Barajlı (depolamalı) sistemler, debi dalgalanmalarının etkisini azaltır. Göl tipi rezervuarlarda düşü genellikle sabit kalır; ancak aşırı kuraklık düşüyü azaltır, yoğun yağış ise artırır. Ön Tasarım İçin Gerekli Veriler Mühendisler, santral tasarımına başlamadan önce uzun yıllar boyunca akım ölçümleri yapar, su gelirlerini ve düşü verilerini istatistiksel olarak analiz eder. Özellikle ortalama debi değerinin doğru belirlenmesi, türbin ve jeneratör seçimi açısından hayati öneme sahiptir. Kaynakça: Yüksel, İ. (2012). Hidroelektrik Tesisleri [Ders Notları]. Sakarya Üniversitesi, Yapı Öğretmenliği Bölümü.
Barajlar Baraj akarsuyun akışını durdurmak veya kısıtlamak amacıyla çoğu kez nehir yatağında inşa edilen bir bariyerdir. Baraj, eski zamanlardan beri insanlığın su ihtiyacını karşılamak ve tarımsal alanların sulanması amacıyla inşa edilen su yapılarıdır. Günümüzün modern barajları stratejik öneme sahiplerdir. Çünkü; Enerji üretiminde gelişmekte olan ülkelerde büyük pay sahibidirler. Ülkenin tarımsal hayatı için büyük önem taşırlar. Taşkın önleme amacıyla inşa edildiklerinden, yıkılmaları halinde büyük alanlarda su baskınları yaşanmaktadır. Bir ülkenin enerji üretiminin en doğal ve en ucuz yoludur. Hidroelektrik enerji üreten barajlar, diğer enerji üretim türlerine göre daha çevrecilerdir. Yalnız son zamanlarda büyük barajların inşaları durdurulmuştur. Alansal olarak çok büyük barajlar, bulunduğu bölgenin iklimini değiştirmekte ve ekolojik dengeyi değiştirmektedirler. Özellikle bol yağış alan yerlerde taşkın önleme amacıyla bağlamalar, barajlar ve göletler inşa edilmektedir. Tarımsal arazilerin sulanması için büyük önem taşırlar. Barajlardan arazilere açılan kanallarla su taşınır. Resim 1- Glen Kanyon Barajı Tarihi Dünyadaki ilk barajın MÖ 4000’li yıllarda Mısır’da, Nil Nehri üzerinde inşa edildiği düşünülmektedir. Yaklaşık 12 metre yüksekliğe ve 110 metre uzunluğa sahip olan bu baraj, içme ve sulama suyu temininde kullanılmıştır. Bunu takiben, MÖ 2950–2750 yılları arasında yine Nil üzerinde Sadd-el Kafara Barajı yapılmıştır. Çin'de ise MÖ 200’lerde inşa edilen ve günümüzde hâlen kullanılan Tu-Kiang Barajı bulunmaktadır. Ayrıca, Seylan ve Hindistan’da 2000 yıl öncesine dayanan baraj örneklerine rastlanır. Anadolu’da ise ilk kâgir barajı Urartular, yaklaşık 2700 yıl önce Van’daki Turna (Keşiş–Rusa) Gölü üzerinde inşa etmiştir. Barajların Yapım Amacı Mühendisler, barajları farklı kullanım amaçlarını karşılayacak şekilde tasarlar ve inşa eder. Genellikle aşağıdaki ihtiyaçlardan biri ya da birkaçı doğrultusunda kullanılırlar: İçme ve kullanma suyu sağlamak Sanayi için su temin etmek Tarımda sulama amacıyla su depolamak Hidroelektrik enerji üretmek Su ürünleri üretimini desteklemek Rekreasyon ve mesire alanı oluşturmak Barajın Bölümleri Barajlar, işlevlerini yerine getirebilmek için çeşitli yapı elemanlarından oluşur: Baraj gövdesi, vadiyi kapatarak göl oluşumunu sağlar. Genellikle beton, toprak veya kaya malzeme kullanılarak inşa edilir. Baraj gölü, suyun biriktiği bölgedir. Burada ölü hacim (boşaltılamayan kısım) ve faydalı hazne hacmi (kullanılabilir su) bulunur. Su alma yapısı, göldeki suyu enerji üretim sistemine aktarır. Dip savak, gerekirse baraj gölünü tamamen boşaltır. Dolu savak, fazla suyu kontrollü şekilde tahliye eder. Üstten aşma, yandan çevirme veya kuyu tipi olabilir. Örneğin, Atatürk Barajı’nda kuyu tipi dolu savak uygulanır. Çevirme (derivasyon) tesisleri, inşaat sırasında kuru zemin sağlamak için akarsuyu yönlendirir. Baraj Türleri Beton Barajlar Beton barajlar, genellikle ağırlık etkisiyle suyun basıncına karşı koyan yapılar olarak öne çıkar. Türlerine göre farklılık gösterir: Ağırlık barajları, geniş vadilerde tercih edilir. Gövde ağırlığıyla su basıncına karşı koyar. Kemer barajlar, membaya doğru kavisli tasarlanır ve suyun gücünü yamaçlara iletir. Sağlam yamaç yapısı gerektirir. Payandalı barajlar, eğimli veya düz beton gövdeyi destekleyen payandalarla yükü temele aktarır. Geniş vadiler için uygundur. Silindirle sıkıştırılmış beton barajlar, bant sistemiyle serilen betonu vibrasyonlu silindirlerle sıkıştırır. Dolgu Barajlar Dolgu barajlar, yerel kaynaklı doğal malzemelerle inşa edilir ve geniş vadilerde uygulanır: Toprak dolgu barajlar, %50’den fazla toprak içerir. Gövde üniform ya da tabakalı olabilir. Burdur’daki Yapraklı Barajı buna örnektir. Mühendisler, kaya dolgu barajları çevreden temin ettikleri kaya malzeme ile yapar. Sızdırmazlığı sağlamak için kil, beton veya asfalt kullanırlar. Örneğin, Deriner Barajı kaya dolgulu yapıdadır. Toprak + kaya barajlar, her iki malzemenin birlikte kullanıldığı hibrit yapılardır. Barajlarda Elektrik Üretimi Hidroelektrik santraller, akarsuların gücünden yararlanarak elektrik üretir. Yaklaşık 100 yıldır uygulanan bu yöntemde, dört ana bileşen görev yapar: Baraj, suyun seviyesini yükselterek potansiyel enerji yaratır. Türbin, barajdan serbest bırakılan suyun gücüyle döner. Bu dönüş hareketi, mekanik enerji üretir. Jeneratör, türbinin döndürdüğü şaft aracılığıyla elektrik üretir. Elektromıknatıslar ve bobinler sayesinde elektrik akımı oluşturulur. Transformatör, üretilen elektrik akımını yüksek voltaja çevirerek iletim sistemine aktarır. Daha sonra da enerji nakil hatlarıyla evlere ve iş yerlerine iletilir. Baraj gölünden alınarak türbini döndüren suysa boru hatlarıyla dışarı taşınır ve tekrar akarsuya karışır. Barajların çevresel etkileri Barajlar ve HES'lerin yerel ve bölgesel etkileri şunlardır: Türlerin ve doğal yaşam alanlarının yok olması: Barajlar akarsuların doğal yapısını ve akışını değiştirir. Canlıların habitatlarının bozulmasına türlerinin yok olmasına neden olabilmektedir. Deltaların gerilemesi: Deltanın uç kısımlarına ulaşıp, deltanın genişlemesine katkı yapacak tortular baraj içinde kalır. İlerleyemeyen delta, dalga aşındırması ile kıyı gerilemeye başlar. Denize ulaşması gereken besin miktarı baraj nedeniyle azalır. Doğal göllerin ve yeraltı sularının zayıflaması: Suyun yetersiz olduğu alanlardaki barajlar mevcut suları havzanın yüksek kısımlarında tutar. Havzanın alçak kısımlarında yeraltı suları ve göller zarar görür. Aral Gölü ve Urmiye Gölü'nün kurumasının temel nedeni budur. Türkiye son kırk yılda sulak alanlarının yarısını kaybetmiştir. Ekonomik verimsizlik: Barajlar bazen beklenenden pahalıya mal olur ve tamamlandıktan sonra beklenen gelir elde edilemez. Baraj yapımı, altında kalan verimli ova topraklarını geri dönüşsüz biçimde ortadan kaldırır. Barajdan sonra akarsu boyunca zararlar devam eder. Bu alanda balıkçılık, saz kesimi geriler. Sosyal ve ekonomik bozulma: Baraj alanındaki insanlar başka alanlara göç etmek zorunda kalmaktadır. Yeni şartlara uymakta zorluk çekmektedir. Göç edenlere ait kırsal bilgi kaybedilmektedir. Barajlar ancak beklenen taşkınları durdurabilmekte, büyük taşkınları önleyememektedir. Barajdan sonraki sahaya taşkın olmayacağı inancıyla yerleşimler olmakta, ani bir taşkında daha fazla zarar oluşmaktadır. Fiziki çevrenin olumsuz etkilenmesi: Akarsu akış süzeni değişmekte, baraj gölleri büyük alanları su altında bırakmakta, yeraltı suları yükselmekte, toprak tuzlanmakta ve barajdan çıkan sularda bulunan fazla milden dolaya erozyon şiddeti artmaktadır. Canlı çevrenin etkilenmesi: Çevrenin sürekli nemli olmasından dolayı nemli ortamları seven parazitler yaygınlaşmaktadır. Parazit, sarıhumma, sıtma, ciğer trematodu gibi hastalıkları yapan canlılar çoğalmaktadır. Bu ortam, doğal yağış-kuraklık döngüsüne kıyasla daha fazla hastalık yapıcı canlı barındırır. Baraj gövdesinin arkasında oluşturulan gölün amacı kullanıma göre sıralanarak sulama, enerji üretimi, içme su temini, taşkınlıkları önleme, doğal çevrelerin yaratılışı veya su ürünlerin yetiştirilmesidir. Almanlar bütün bir yapıyı Talsperre (vadi kapatması) kelimesi ile ifade etmektedir. İnşaat malzemesi olarak genellikle betonarme (beton ve çelik) veya beraberinde taş toprak kullanılan, ya beton ya da dolgu barajı olarak inşa edilen bir mühendislik yapısıdır. Sayıları bir tanım meselesidir. Sulama alanı, göl alanı, su haçmi, yükseklik, derinlik ve çevresine verdiği etkiyi tespit etmek oldukça zordur. Uluslararası Büyük Barajlar Komisyonu'nun tanımına göre büyük baraj terimi yüksekliği 15m den fazla ya da 5m ile 15m arası olan ve su hacmi 3 Mio m3'yu aşan bir yapıdır. Kayıtlarına göre dünyada bu özelliklere sahip 61.988 tane baraj bulunmaktadır. DSİ'nin verilerine göre Türkiye'de 2024 yılında 861 adet baraj bulunmaktadır. 203 tanesi beton barajı, yani büyük çaplı baraj, diğer 658 ise dolgu tipine dayanan sulamayı hedefleyen gölet barajlarıdır. DSİ, Türkiye’de bu projelerin yapımını gerçekleştirir. Bunlardan elektrik enerjisi üretmek için yapılanların EÜAŞ'a devri yapılmakta, diğerleri ise DSİ tarafından işletilmektedir. Kaynaklar https://tr.wikipedia.org/wiki/Baraj
Hidroelektrik Enerji Yapıları Biriktirmeli Barajlar ile Nehir Tipi (Biriktirmesiz) Düşü Santrallerin Karşılaştırılması Hidroelektrik santraller, enerji üretiminde hem çevre etkileri hem de ekonomik verimlilik açısından farklı sonuçlar ortaya koyar. 1. Çevre Etkileri ve Risk Açısından Karşılaştırma Öncelikle, biriktirmeli baraj sistemleri suyu toplayarak enerji üretimini kontrol altına alır. Bu durum, suyun doğal akışını değiştirdiği için çevre üzerinde daha büyük etkiler yaratır. Buna karşılık, nehir tipi santraller suyun akış yönünü takip eder ve bu nedenle ekosistemle daha uyumlu çalışır. Çevresel açıdan bakıldığında, nehir tipi santraller daha az müdahale gerektirir. Ancak, barajlı sistemler su yönetimini daha esnek hale getirir ve özellikle kurak dönemlerde enerji üretimini sürdürebilme imkanı sunar. 2. Ekonomiklik ve Verimlilik Açısından Karşılaştırma Hidroelektrik santrallerin her ikisi de yakıt tüketmeden çalışır ve %90’ın üzerinde verimlilikle elektrik üretir. İşletme sürecinde maliyetleri neredeyse sıfıra yakındır. Ayrıca, ilk yatırımı yapanlar, ortalama 5 ila 10 yıl arasında maliyetlerini geri alır. Santral sistemleri ise 200 yıla kadar çalışmaya devam edebilir. Bununla birlikte, barajlı sistemler ani talep artışlarında devreye girerek şebekeyi destekler. Nehir tipi sistemler ise daha küçük ölçekli yatırımlarla sürekli enerji üretimini mümkün kılar. Her iki sistemin ortak avantajı, yerli kaynaklara dayanarak dışa bağımlılığı azaltmalarıdır; böylece ülkenin enerji güvenliği artar. 3. Türkiye’nin Potansiyeli ve Alternatif Enerji Kaynaklarıyla Karşılaştırma Türkiye, hidroelektrik potansiyeli bakımından Avrupa’da önemli bir konuma sahiptir. Özellikle Doğu Karadeniz gibi bölgelerde yüksek debili akarsular mevcuttur. Ülkemiz, Avrupa’daki hidroelektrik kapasitesinin %16–18’ini elinde bulundurmasına rağmen, mevcut kapasitenin yalnızca yaklaşık %20’si kullanılmaktadır. Ne yazık ki, enerji üreticileri genellikle yerli ve doğal kaynaklar yerine ithal fosil yakıtlara yatırım yapmayı sürdürmektedir. Bu durum, enerji maliyetlerini artırmakta ve dışa bağımlılığı güçlendirmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin su kaynaklarını daha etkin kullanması büyük önem taşır. 4. Teknik Açıdan Değerlendirme Teknik açıdan bakıldığında, hidroelektrik santraller birçok avantaj sunar. Örneğin: Enerji üreticileri doğal kaynakları kullanarak üretim yapabilir. Yatırımcılar, bol su kaynaklarından faydalanma imkanına sahiptir. Sistemler, yenilenebilir enerji üretir. Mühendisler, bu sistemleri şebekeye kolayca entegre edebilir. Santraller, enerjiyi depolayarak sistem esnekliği sağlar. Planlamacılar, santralleri çevreyle uyumlu şekilde kurar. Sağlık uzmanları, sistemlerin insan sağlığı üzerinde olumsuz etkisi olmadığını belirtir. Sürdürülebilir ve Yenilenebilir Enerji Enerji, Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biridir; çünkü enerji tüketimi hızla artmaktadır. Buna karşın, ülke yerli enerji üretimiyle enerji talebinin ancak yarısını karşılayabilmektedir. Bununla birlikte, hidroelektrik enerji üretiminde kullanılan su, hem doğal hem yerli hem de kendini sürekli yenileyen sürdürülebilir bir kaynaktır. Bu bağlamda, hidroelektrik santrallerin önemi daha da belirginleşmektedir. Buna ek olarak, hidroelektrik santraller aşağıdaki özellikleriyle yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynağı olarak öne çıkar: Nehir veya akarsuların akışını kontrol ederek sel ve taşkın riskini azaltır, böylece çevreyi korur. Çevrenin yeşil kalmasını destekler ve doğal yaşamın devamını sağlar. Hava kirliliği oluşturmaz; çevre dostu enerji üretir. Ürettikleri enerjiyi enterkonnekte (interconnect) sistemlere aktararak depolama ve dağıtımını kolaylaştırır. Sürekli yenilenen bir enerji kaynağıdır. Ana kaynakları doğadaki su olduğundan bol ve temini kolaydır. Sonuç olarak, hidroelektrik enerji Türkiye’nin sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmasında kritik bir rol oynar. Kaynakça: Yüksel, İ. (2012). Dalgakıranlar ve Türleri [Ders Notları]. Sakarya Üniversitesi, Yapı Öğretmenliği Bölümü.